Az sonra okuyacağınız hikâyede üç farklı kadın var. Birincisi otuzlu yaşlarında ve çocuksuz. İkincisinin ise beş çocuğu var. Üçüncüsünün de hayatı mükemmel ve bir çocuğu var.
Kadınların her biri her gün farklı türden sorulara maruz kalıyor ve bunlara istemedikleri şekilde cevap vermek durumunda bırakılıyorlar. Onlarında yerinde olsanız muhtemelen siz de aynı cevapları verirdiniz. Verdikleri cevapların yanında gülümsüyorlar ve hayal kırıklıklarını bu şekilde gizlemeye çalışıyorlar.
Hikâyenin yazarı, çocuk sahibi olmayıp da olmak istemenin, çok çocuk sahibi olup da insanlar tarafından yargılanmanın ve tek çocuk sahibi olup da insanlar tarafından daha fazla çocuk yapma tavsiyeleri almanın kadınların üzerindeki olumsuz etkilerini gözler önüne seriyor.
Hikâyeyi okuduğunuzda muhtemelen siz de çok duygulanacaksınız. Bazen biraz düşünüp insanları hiç düşünmeden yargılamamayı ve kendimizce çok bilge olan ancak söylenilen kişilere göre kalp kırıcı olan tavsiyelerimizi vermememiz gerekiyor.
30 yaşında bir kadın. Hiç çocuğu yok. Etraftakiler ‘Hala çocuğun yok mu?’ diye soruyorlar. Bu soruya cevabı günden güne değişiyor. Değişmeyen tek şey yaralayıcı bu soru, kadının acısını gizleyerek ve gülümseyerek verdiği cevap.
İnsanların kendisine yaşattığı gereksiz bir mahcubiyetle “Hayır, henüz yok” diyor.
“Çok bekleme. Zaman akıp gidiyor” diyorlar. Bunu söylerken de kendilerini bir bilge gibi hissediyorlar. Mutlu bir şekilde soruyu sorduktan sonra yollarına devam ediyorlar. Kadın ise gülümsemekle yetiniyor. Ancak içi kan ağlıyor.
Ağlıyor çünkü dört kez hamile kalmış ancak her seferinde düşük yapmış. Ağlıyor çünkü en son bebek sahibi olmak istediği gün düğün gecesiydi ve bu da 5 yıl önceydi. Ağlıyor çünkü eski eşi yeni birisiyle evlenmiş ve çocukları olmuş. Ağlıyor çünkü tüp bebek için yeterince parası yok. Ağlıyor çünkü dört kez tüp bebek yöntemiyle kalmasına rağmen bebeklerini düşürmüş. Ağlıyor çünkü en iyi arkadaşı taşıyıcı annelik yapmak istemiyor ve bunu garip buluyor. Ağlıyor çünkü kullandığı ilaçlar hamile kalmasını engelliyor. Ağlıyor çünkü çocuk sahibi olamamak evliliğini de etkiliyor. Ağlıyor çünkü doktor sorunun o olmadığını söylemesine rağmen içten içe çocuk sahibi olamamasının nedeninin eşi değil kendisi olduğunu biliyor. Ağlıyor çünkü çocuk sahibi olamamak onu daha öfkeli birisi yapıyor. Ağlıyor çünkü bütün kız kardeşlerinin çocukları var. Ağlıyor çünkü kız kardeşlerinden biri çocuk sahibi olduğuna pişman. Ağlıyor çünkü doğduluğa çağrılıyor. Ağlıyor çünkü annesi sürekli ‘Neden çocuk yapmıyorsun?’ diye soruyor. Ağlıyor çünkü eltisi torun sahibi olmak istiyor. Ağlıyor çünkü komşularının ikizleri var ve ikizlerine kötü davranıyor. Ağlıyor çünkü 16 yaşındaki kızlar istemeden hamile kalıyorlar. Ağlıyor çünkü o harika bir hala. Ağlıyor çünkü çocuğu olsa vereceği ismi çoktan belirlemiş. Ağlıyor çünkü eşinin harika bir baba olacağını düşünüyor. Ağlıyor çünkü kendisinin de harika bir anne olacağını düşünüyor.
Başka bir kadın. 34 yaşında ve beş çocuğu var. İnsanlar ‘Beş mi? Artık çocuk yapmazsın herhalde’ diyorlar ona. Sonra kahkaha atıyorlar. Bunun komik olduğunu düşünüyorlar. Kadın da gülüyor ama içi kan ağlıyor. Kötü bir laf etmemek için her zamanki gibi konuyu değiştiriyor. Ertesi gün ise ağlıyor.
Ağlıyor çünkü altın çocuğuna hamile ve neşesini gizlemeye çalışıyor. Ağlıyor çünkü hep büyük bir aile istedi ve insanların bundan rahatsız olmasının nedenini anlayamıyor. Ağlıyor çünkü hiç kardeşi olmamış ve tek çocuk olmanın getirdiği kardeş özlemini çekmiş. Ağlıyor çünkü nenesinin 12 torunu vardı ve tıpkı onun gibi olmak istiyor. Ağlıyor çünkü çocukları olmadan bir hayat hayal bile edemiyor ancak insanlar bunun kötü bir fikir olduğunu düşünüyor. Ağlıyor çünkü acınmak istemiyor. Ağlıyor çünkü insanlar onun bilinçli olarak hamile kalmadığını düşünüyor. Ağlıyor çünkü verecek bir cevabı yok. Ağlıyor çünkü yanlış anlaşıldığını düşünüyor. Ağlıyor çünkü kendini savunmaktan yorulmuş. Ağlıyor çünkü eşi ile maddi durumları iyi olsa da insanlar onları eleştirmeye devam ediyor. Ağlıyor çünkü kendisine yapılan ‘komik’ yorumlardan sıkılmış. Ağlıyor çünkü bazen aklına ‘3 çocuk yeterli miydi?’ sorusunu getiriyorlar. Ağlıyor çünkü insanlar kolayca yargılayabilirken yardım etmekte cömert değiller. Ağlıyor çünkü insanlar çok kaba. Ağlıyor çünkü insanlar hayatına çok fazla müdahale ediyor. Ağlıyor çünkü tek istediği şey huzur içinde yaşamak.
Bir diğer kadın da 40 yaşında. Tek çocuğu var. İnsanlar ona, “Tek çocuk mu? Çocuğa kardeş yapmayı düşünmüyor musunuz?” diye soruyor.
“Bir taneyle mutluyum” diyor kadın sakince bir ses tonuyla. Ancak içinin yandığını kimse bilmiyor.
Ağlıyor çünkü hamileliği bir mucizeydi. Ağlıyor çünkü oğlu kardeş istiyor. Ağlıyor çünkü en az üç çocuk hayalleri kuruyordu. Ağlıyor çünkü ikinci çocuğunu aldırmasa hayatını kaybedecekti. Ağlıyor çünkü doktorlar yeniden hamile kalmasının çok riskli olduğunu söylüyorlar. Ağlıyor çünkü çocuğuyla ilgilenecek zamanı yoktan var ediyor. Ağlıyor çünkü eşi vefat etmiş ve hayatında bir erkek yok. Ağlıyor çünkü vefat eden eşi ikinci çocuk fikrinin dile getirilmesinden bile hoşlanmıyordu. Ağlıyor çünkü ailesi bir çocuğun yeterli olduğunu düşünüyor. Ağlıyor çünkü kariyer yapmak istiyor. Ağlıyor çünkü bencil hissediyor. Ağlıyor çünkü hamilelik kilolarını verememiş. Ağlıyor çünkü vücudunda hamileliğin bıraktığı izler var ve bunlardan kurtulamıyor. Ağlıyor çünkü blumia hastası. Ağlıyor çünkü tüplerini bağlatmak zorunda kalmış. Ağlıyor çünkü bir çocuk sahibi daha olmak istiyor ancak olamıyor.
Yukarıda bahsettiğimiz kadınlar her yerde. Onlar komşularımız, kardeşlerimiz, kız kardeşlerimiz, iş arkadaşlarımız ve kuzenlerimiz. Tavsiyeye veya kalplerini kıracak yorumlara ihtiyaçları yok. Zaten yaraları yeterince büyük ve içleri kan ağlıyor. Biz de en azından onlara saygı duyalım.
(Nadirah Angail’in, The Beautiful Soul yazısından küçük bir kesit. Devamını buradan okuyabilirsiniz)
İnsanları konu hakkında bilinçlendirmek için paylaşın.